26 Temmuz 2011 Salı

Bosna Katliamı-Sırbistan-AB

    Soğuk savaş sonrası dönemde Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla, komunist sistemler de dağılmaya başlamıştır. Bu devletlerden biri olan Yugoslavya da; Sırbistan, Bosna-Hersek, Hırvatistan ve Karadağ olmak üzere dörde ayrılmıştır. Bu dağılma, toprak kavgalarını, etnik ve din temelli anlaşmazlıkları da beraberinde getirmiştir. Daha önce Yugoslavya sınırları içerisinde olan, ayrı devlet vasfını taşımayan toplumlar kendi devletlerini kurduktan sonra aralarında pek çok anlaşmazlık ortaya çıkmıştır. Özellikle Sırbistan'ın hem sınırlarını genişletmek hem de Müslümanları ortadan kaldırma çabaları kendini bariz bir şekilde göstermiştir. 1992-1995 yılları arasında gerçekleşen ve daha çok Sırpların Müslümanları katlettiği olaylar ortaya çıkmıştır. Bu katliamların en önemlilerinden bir tanesi ise ''Srebrenitsa Katliamı''dır.  
   
    Sırpların Bosna'da gerçekleştirdikleri katliamlar, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'daki en büyük ''İNSAN KIYIMI'' olarak kayda geçmiştir. Erkek, kadın, genç, yaşlı, çocuk demeden acımasızca katliama girişen Sırplar, başta Srebrenitsa olmak üzere müslümanların yaşadığı bir çok köyü, kasabayı ve şehri yakıp yıkmışlar, yağmalamışlar, yüzbinlerce masum insanı çeşitli işkencelerle katletmişlerdir. Bu bölgede güvenliği sağlamak için bulunan Hollandalı askerlerin bu katliama seyirci kalıp, güvenliği sağlamaması da, Hollanda'nın hem bu suça yataklık ettiğini hem de görevini yerine getirmediğini açıkça göstermektedir. Katliamın sorumlularından Slobodan Miloseviç 2001 yılında yakalanıp Uluslararası Adalet Divanı'na teslim edilmiştir. Diğer savaş suçluları Radovan Karadziç (2008 yılında yakalandı.), Radko Mladiç (2011'in Mayıs ayında yakalandı.) ve son olarak Goran Hadziç'in  (2011'in Temmuz ayında yakalandı.) de yakalanmasıyla Sırbista'nın savaş suçlusu komutanlarını teslim etme süreci de tamamlanmış oldu.
   
    Sırbistan' ın savaş suçlusu olan Goran Hadziç'i uzun yıllar bulamayıp, bugün yakalayıp Uluslararası Adalet Divanı'na teslim etmesi, inandırıcılıktan uzak, göstermelik bi hareket olup, aslında  kendi çıkarları için, daha açık bir ifadeyle AB'ye girebilmek için yapılmış bir davranış olarak yorumlanmaya müsaittir. Çünkü AB savaş suçu işlemiş bir  kimseyi bünyesinde barındıran, onu teslim etmeyip cezasız bırakan bir devletin birliğe alınmasını dünya kamuoyuna izah edemez. Şayet AB ve Sırplar bu konuda gerçekten ''vicdani sorumluluk'' duygusuyla hareket etseydi Sırp ''KASAP''lara zamanında müdahale eder, güvenliği sağlamak amacıyla orada bulunan  Hollandalı askerlerin görevlerini ihmal etmelerine ve Sırpların katliam yapmalarına göz yummaz, bu vahşeti önleme girişiminde bulunmayan Hollandalı askerleri 2006 yılında ödüllendirme yoluna gitmezdi.

15 Temmuz 2011 Cuma

Gerçekleri Öğrenmemiz Şart

   Son zamanlarda olan olayların hepimizi üzdüğü doğru. 13 askerimizi şehit verdiğimiz olay ve kaos ortamı yaratma çabaları bazı vatan hainlerinin, istediklerini tehdit ve göz korkutma yoluyla dayatma yollarıdır. Amacı apaçık olan bu kişiler birilerinin piyonu olduklarının farkında bile değiller. Asıl mesele bu kişilerin arkasında kimin olduğunu anlamakta. Kimin hangi amaçla bu olayları gerçekleştirdiğini anlamakta. Arkasında kuvvetli bir gücün desteğini hissetmeyen kimse gözünü karartıp ''Türk Milleti''ni karşısına almaz.

   Türk Milleti, tarih boyunca bu tür oyunlara gelmemiştir bundan sonra da gelmeyecektir. Türkiye'yi içten yıpratma çabalarıyla bölmek isteyenler bir şeyi unutuyorlar. Tarihten bugüne Türk askeri hiç bir zorbalığa boyun eğmemiştir. Vatanının tek karış toprağı için kendini feda eden bir toplumun insanları olduğumuz sürece kimse emeline ulaşamayacaktır.

   Lütfen kimlerin kimleri hangi amaçla kullandığını, kimlerin neye zemin hazırlamaya çalıştığını iyi bilelim. Başka milletler bizim tarihimizin zenginlerini, atalarımızın zekasını, yaptıklarını araştırırken iki kadın kavgasıyla bizi uyutmalarına izin vermeyelim.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Oh Be! Dedirten Yaz...

Hepimizin de bildiği gibi havalar geç de olsa artık ısındı. Havaların ısınması beraberinde harika tonları da gözümüzün önüne serdi. İnsanlar uyum sağlayabilmek için tek renk ya da 2 renkten oluşan elbiseler giymiyor artık. Üzerimize giydiğimiz sarı, yeşil, turuncu, kırmızıların göz alıcı ihtişamı denizin mavisine, güneşin sarısına kavuşunca ''İşte yaz geldi.'' diyor insan. Psikolojik olsa gerek; siyahlar, griler raflara kaldırılıyor.Bütün karın kışın soğuğunu, yorgunluğunu kaldırır gibi...

Sahiller, sevgililerin sevgileriyle, ailelerle, çocukların cıvıltılarıyla daha da bir güzelleşiyor. Kışın giydiği o soğuk renkleri atıyor üstünden. Sabahları geç uyanmayı, geceleri geç uyumayı hatta sabahlamayı, -tabi işten güçten değil eğlenceden sabahlanan geceler- kışın özlettirdiği bir çok şeyi veriyor yaz bize.

 

O zaman herkese bol renkli günler, iyi tatiller...=))